İnsanlar günümüzde varlığa, gerçeğe aşık olamıyorlar; belki de ortada aşık olacak bir hakikat kalmadı. Güneşe buluta, yağmura kara, kurda kuşa, ağaca yosuna, böceğe börtüye, çoluğa çocuğa, ananeye dedeye, anaya babaya, insana hayvana aşkın bittiği bir dönemde, içimizde sürekli çağlayan aşk hangi soyutluklara akacak?
Aşk; kol saatlerine, deri ceketlere, topuklu ayakkabılara, çantalara, kot pantolonlara, otomobillere akacak. Aşk; çekici bakışlara, dalgalı saçlara, tatlı gülümsemelere, beyaz dişlere, pürüzsüz ciltlere, sarı saçlara, sakal tıraşlarına akacak. Aşk; koltuk takımlarına, banyo seramiklerine, halılara, mutfak eşyalarına akacak. Aşk; cafelere, barlara, galerilere, binalara akacak. Aşk; boğaza, İstanbul’a, Paris’e, Roma’ya akacak. Aşk; renklere, tasarıma, fotoğraflara, görsellere, filmlere, dizilere, dizi karakterlerine akacak. Aşk; cümlelere, kitaplara, dergilere akacak.
Aşk; yeni bir yerlere gitmeye, yeni insanlarla tanışmaya, yeni bir hayat kurmaya akacak. Aşk; uzaktakilere, çingenelere, amazondaki bilmem ne kabilesine, kızılderililere akacak. Aşk; bir kavram ve bir ideal olarak doğaya akacak. Aşk; bir kavram ve bir ideal olarak ‘sevgililiğe’ akacak.
“İsteklerim artık tümüyle kişisel. Yapmak istediğim tek şey aşık olmak.”