Elinde tuttuğu ütünün çıkardığı buharlar arasında kaybolup,
bulunduğu mekândan yavaş yavaş uzaklaşırken, dikiş makinelerinin çıkardığı
sesler onu tekrar getirip götürüyordu. Arada bir önüne birkaç kumaş pantolon
koyuyorlar o da pantolonların paçalarını ütüleyip geri gönderiyordu. Diğer
çalışanlar ilk zamanlar çocuğun bu durgunluğuna anlam veremiyorlarken
sonralarda alışmışlardı. Çocuk da daha rahat dalıp gitmişti alışılınca.
Önüne bir okul pantolonu daha geldi. Onunda paçalarına doğru
yöneldi tam ütüyü basacakken pantolonun rengine dikkat etti, alıştığı renklerin
çok dışındaydı, hoşuna gitti. Biraz seyretti pantolonu sonra paçalarını
ütülemeye başladı. Pantolonun üstünden kalkan buhar her seferinde bunu giyecek
insanın siluetini biraz daha oraya getiriyordu san ki, onu daha iyi görebilmek
için buharı artırdı da artırdı. Kızın silueti belirdikçe çocuğun ve odadaki her
şeyin üstünde ki sıkkınlık, bunaltı buharla beraber dalgalanıyor,
bulanıklaşıyor ardından kayboluyordu. Artık buhar üstündeki pencereden dışarıya
doğru, bir sigaranın dumanını andırarak, sızmaya başlamıştı.. Kızın yüzü de
binlerce poz halinde dışarıya dağılıyordu. Ütü işi bitince pantolonu biraz daha
seyredip kenara koydu. Pantolonu bırakmasıyla birlikte zaman durur gibi oldu ve
her şeyin eski sıkıcılığı geri geldi. Bir süre sonra pantolonun sahibi geldi,
pantolona doğru uzanınca yüzüne baktı, gerçekten oydu, buharın getirdiği kızın
aynısıydı. Kız teşekkür edip çıktı.
Kız sokağa çıktığı gibi yüzündeki, yapmacık olmasına rağmen
çok güzel olan, gülüş kayboldu. Yerini ciddiyetten çok hüzün ve sıkkınlık aldı.
Biraz yürüdükten sonra sokaktan geçen her erkeğin ona doğru baktığını fark
etti. İlk önce üstünde komik ya da dikkat çeken bir şey mi var diye kontrol
etti ama hiçbir şey bulamadı. Sonra da bir takım başka şeyler düşündü ve eve
doğru tedirgin adımlar attı.
Sabah olduğunda pantolonu denedi, aynada kendine bakarken
sol bacağında yırtık olduğunu fark etti. Geri götürecekti ama dışarıda çok
yağmur vardı, bir sonraki gün götürmeye karar verdi.
Buharlı ütü elinde o kızı düşünürken bir yandan da ziyarete
gelen arkadaşının anlattığı şeyi dinliyordu. Bir kızdan bahsediyordu, kız çok
güzeldi, çok ayrıydı… Derken kızın fotoğrafını gösterdi. Kız pantolonun
sahibiydi. Bir şey demedi ama derinde yüzen bir kıskançlık belli etti kendini.
Tam muhabbete devam ederken içeriye o kız girdi. Ütücü çocuk kıpkırmızı oldu,
bir yandan kızın şikâyetini dinliyor, bir yandan da arkadaşının elindeki
fotoğrafa bakmaya çalışıyordu. Şüphesiz aynı kızdı fotoğraftakiyle.
Kız çıktıktan sonra dönüp arkadaşına “Olum gösterdiğin kız
az önce gelen kız değil miydi?” diye sordu. Çocuk hayır anlamında başını
salladı. Şaşırdı ama sesini çıkartmadı. Mesaisi bitince sokağa çıktı, evine
doğru gidiyordu ama yolu uzatmıştı. Kızı ve fotoğrafı düşünüyordu. Derken önüne
sanat sokağında yıllardır portre çizen Yüksel abinin yeri çıktı. Küçüklüğünden
beri oradaki portreleri incelerdi. Yine baktı. Baktığı gibi de dondu kaldı. Bu
o kızdı. Kız da illaki geçerdi buradan ve bunu görürdü ama göremeye de bilirdi.
Resmi satın aldı. Sabah dükkâna götürdü.
Kız o sabah yeni pantolonu almaya gelecekti. Geldi de. Kıza
hemen resmi gösterdi ve “bu siz değil misiniz?” dedi. Kız “evet benim, nerden
buldunuz bunu?” diye sordu. Çocukta dünkü fotoğrafı, bu resmi anlattı. Kız
şaşırdı. Dışarı çıktılar beraber etrafa bakınca fotoğrafçıların raflarında,
reklam tabelalarında, sağda solda, her yerde kızın kendisi vardı. İkisi de şok
oldu. Çocuk ne olduğunu anlamıştı.
Kızın siluetini getiren buhar tüm şehre dağılmış sonra
yağmur olup yağmıştı. Az da olsa sevilen bütün kadınlar ona dönüşmeye
başlamıştı. Her yerde ondan vardı. Bütün erkekler onun görüntüsüne aşıktı ama
kimse bütün kızların birbirine ve hepsinin de güzel gülüşlü kıza benzediğinin
farkında değildi, ütücü çocuk ve kız dışında.
Ütücü çocuk olanların hepsi yüzünden özür diledi. Kız ise
hala bunun gerçek olabileceğine inanmıyordu. Ütücü çocuk kıza âşık olduğunu
anlattı. Kız hiçbir şey söyleyemedi, hatta kızgındı. Günler günler boyunca
çocuk kızın yanına gitti geldi, onunla olmak istediğini söyledi, şiirler
şarkılar okudu ama nafile, hiçbir işe yaramadı. Çocuğun umudu kırıldı. Başka bir kızla
ilgilenmeye çalıştı, sonra fark etti ki güzel olan her kız ona benziyordu. O da
bir kız buldu ve güzel gülüşlü kıza benzetti.
Herkesin ona benzemesiyle iyice insanlardan uzaklaşan güzel
gülüşlü kız, ütücü çocuk da gidince yapayalnız kaldı. Ütücü çocuğu özlediğini
fark etti. Onu bulmak istedi ama yanına gitse bile sokaktaki herhangi bir kız
değil de kendisi olduğunu nasıl kanıtlayacağını bulamadı, vazgeçti. Şehirdeki
yağmur hiç bitmedi, o da evden hiç çıkmadı. Yedinci gece de daha önce
ağladığından da çok ağladı, o gece ütücü çocukta tamamen unuttu onu, her yerde
o kadar çok güzel gülen kızdan vardı ki, sanki o pantolonu almaya gelen kız hiç
yoktu, hiç olmamıştı. Tam bunları düşündüğü sırada güzel gülen kız buhar olup
havaya karışmaya başladı. Elleri, ayakları, bacakları, gövdesi, boynu derken
güzel gülüşüne kadar her şeyiyle buhar olup dağıldı. İşte o an yağmur kesildi,
işte o esnada güzel gülen kızın silueti aynı mazgallara akan yağmur sularının
kaldırımları terk edişi gibi güzel olan her kızı terk etti. Şehrin tüm
erkekleri ağladı.
Asım Enes Eraydın