7 Temmuz 2015 Salı

İntihara Meyilli Piyango Biletleri

Mavi bir duvar önünde iki beyaz masa... Küçük bir kafenin küçük terası... Küçük terasta sadece bir müşteri... Her gün buraya gidip geliyor olmasına rağmen çalışanların hiç biri onu tanımıyordu. Oturmuş çayını içiyor ve önünde ki kağıda bir şeyler yazmaktaydı. Kağıda şanssız biri olduğunu anlattığı bir şiir yazıyordu...

Tam o anda tok bir "şıp" sesi duyuldu. İlk önce ne olduğunu anlamamıştı ama bacağının tam yanında taze olduğu çok belli olan kuş pisliğini gördü, pantolonunu kontrol etti, sağ bacağının kenarında da çok az pislik vardı. Masanın üstünden peçete alıp pantolonunu temizlemeye başladı, bir yandan da şansına küfür ediyor, anlaşılmayan bir kaç şey daha söylüyordu.

Kalktı, kalkarken şiir yazdığı kağıdı aldı elinde buruşturup çöpe attı. Sokağa çıktı, eve doğru yürüyordu. Her zaman olduğu gibi ilk önce cebindeki parayı kontrol ettikten sonra sokaktaki çiftlere özlemle bakmaya başladı. Memleketinden uzakta, arkadaşsız ve sevgiye muhtaç bir şekilde üç yıldır yaşıyordu, git gide daha az konuşan, daha az hareket eden biri haline gelmişti. Yalnızlığı onu garip düşüncelerin içine sürüklemiş o da düşüncelere daldıkça daha çok yalnızlaşmıştı. Kalabalık sokaklardan geçip daha sakin sokaklara gelmiş ve evine yaklaşmış olduğunu fark edince daha dikkatli süzmeye başlamıştı etrafı. İki ya da üç haftadır sürekli bu sokaklarda gördüğü kızı görme umuduyla etrafı süzüyordu. Kız siyah saçlı, beyaz tenli neredeyse uzun denilebilecek boyda biriydi. Onu görmek çok hoşuna gidiyordu.

Evine geldiğinde kızı görememenin pişmanlığıyla kapıdan girdi. Soyundu yatağa uzandı. Hava yeni kararmaya başlamıştı ki bir anda dışarı çıkma isteği duydu. Hemen giyindi dışarı çıktı. Biraz yürüdükten sonra ana yola çıktı. Kırmızı ışıkta beklerken karşı tarafta bekleyen kadının sevdiği kıza çok benzediğini fark etti, kadını izlemeye başladığı sırada sabah duyduğu "şıp" sesine benzer bi ses duydu ama bu sefer daha tok ve daha yukarıdan geliyordu. Elini başının üstüne koydu eline yapış yapış bir şey değdi. Şansına söve söve yakındaki bakkala girdi ve ıslak mendil aldı. Küçük aynanın karşısında başını silerken, kasanın başında duran orta yaşlı adam, piyango bileti al kesin tutturursun diye takıldı. Ben öyle şeylere pek inanmam be amca piyango bize vurur mu saçma şeyler bunlar tarzı cümleleri art arda sıraladı. Adam bir kez daha piyango bileti al deyince sinirlendi. Adam çok inatçı olduğundan alt tarafı on, yirmi liralık bir bilet alacağından bahsetti. Bakkaldan çıktıktan sonra gidip piyango bileti aldı. Evine geçti.

Neden dışarı çıkmak istediğini hatırlamıyordu. Yatacağı sırada penceresinin dibinde bir kuş olduğunu fark etti. Pencereye doğru gitti, kuşu içeri aldı biraz sevdikten sonra camı açtı ve uçması için bıraktı. Kuş bir iki kanat çırptıktan sonra tekrar pencerenin dibine geldi. Yatağa uzandı, düşünceler arasında gidip gelmeye başlamıştı, bir süre sonra bu gidip gelmeler annesinin ayağında sallanarak uyutulan bebeklerin uykusunu getirmişti ona ve çok geçmeden uyuya kaldı.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra bileti kontrol etmek için piyango sonuçlarına baktı. Kazandığına inanıyordu. Sonuçları kontrol etti, gerçekten kazanmıştı. Ama bu kazanış hiçbir heyecan vermemişti ona, gitti parayı aldı ve kullanmadığı bir odaya yığdı. Pencerenin dibinde yine aynı kuşu gördü, aldı içeri sevdi yine aynı şekilde havaya doğru bıraktı, kuş bir kaç kanat çırpıştan sonra penceredeki yerine geri döndü. Aldırış etmedi, üstünü giyindi, dışarı çıktı. Bir yerlere oturup bir şeyler içmek istiyordu. Sokağın sonuna geldiğinde o sesi tekrar duydu, hemen elini başına götürdü, o ıslaklığı hissetti. Hemen bir mendil buldu kafasını sildi, eve geri dönmeye başlamışken gidip bir piyango bileti daha almak geldi aklına, eve döndüğünde böyle bir şey yaptığı için güldü kendi kendine, hatta kahkahalar atmaya başladı. Penceresinin dibinde bu kez üç, dört tane kuş olduğunu fark etti. Onu izliyorlardı, birden durdu yanlarına gitti. Yiyebilecekleri şeyler verdi, yediler, biraz sevdikten sonra gitmeleri için bir kaç el hamlesi yaptı ama uzaklaşsalar da geri dönüyorlardı. Kapattı pencereyi uyudu.

Bir kaç gün sonra piyangoyu tekrar kazandığını öğrendi, gitti parayı alıp odasına yığdı. Haftalar boyunca kuşların sayısı ve inatları artıyordu. O da sürekli piyango kazanıyor ama kendini suç işliyor gibi hissediyordu. Art arda 4 ya da 5 piyango tutturmuştu. Artık kuşların kafasına pislemesine aldırmıyor, sürekli elinde mendillerle dolaşıyor, kapalı mekanlarda oturmayı tercih ediyordu.

Kızın yaşadığı yeri bulmuştu, evine çok uzak değildi. Kıza hediyeler göndermiş ve bir kaç kere selamlaşma fırsatı yakalamıştı. En sonunda dışarıda oturup kahve ya da herhangi bir şey içmeyi teklif etmişti, hiç tahmin ettiği kadar zor olmamıştı bu, kız kabul etmişti. Ama korktuğu bir şey vardı, kafasının üstünde uçan bir kuş bulutuyla geziyordu.

Kızı sürekli oturduğu küçük teraslı kafeye götürmüştü. Hemen içeride güzel bir masaya yanaşmış kızın sandalyesini çekmişti. Kız sigara kullanıyorum, bir terası felan yok mu buranın diye sordu. Gerim gerim gerilerek kızı terasa çıkardı... Her şeyin başladığı yere gelmişti.

Mavi bir duvar önünde iki beyaz masa... Küçük bir kafenin küçük terası... Küçük terasta sadece iki müşteri...

Kız istediği şeyi garsona hemen söylemişti. O da kızın istediği şeyden istemiş ve beklemeye koyulmuştu derken art arda "şıp" sesleri duyulmaya başladı, yüzünde ümitsizliğin göstergesi bir surat ifadesi vardı. Kız iğrenip masadan kalktı, gitti. O'ysa hiçbir şey yapamadı. Eve gitti. Pencerenin dibindeki kuşlara bağırdı, şansına küfürler etti. Yatağa uzandı. Kuşlar gagalarıyla cama vursa da hiç duymamış gibi davrandı, günler günler boyunca hiç birini ne sevdi, ne onlara yemek verdi. Evden de çıktığı yoktu. Aradan dört, beş gün geçtikten sonra penceresinde hiç kuş olmadığını fark etti. Bir yandan mutlu olmuş bir yandan da ne olduğunu merak etmişti.

Boş durmaktan sıkılmış, haberlere bakmaya karar vermişti. Onlarca farklı gazeteye baktı, hepsinin manşeti aynıydı. Şehre gökten kuş yağmıştı, sokağa attı kendini cidden heryer ölü kuşlarla doluydu, hepsi intihat etmişti.

Asım Enes Eraydın


Serzenişler 3

Akşam oldu,ay yerinde,yıldızlar yerinde,karanlık yerinde, kültabağında sigara izmariti...Herşey nerede olmasını gerektiğini biliyor sanki. Hiçbirinin kafası karışık değil. Şu an oturduğum göt kadar odada etrafıma bakıyorum da aslında nerede olması gerektiğini bir türlü bilemeyen bir tek benim gibi geliyor. Annemin karnından hiç çıkmamalıymışım ben. Doğduğum günden beri gözüm hep karanlıkta. Gün ışığına tahammül edemiyorum. İnsan sesine de. Kafka bir kitabında şöyle bir laf etmişti 'Ne şanslıdır şu sağırlar, duyamamak bir özür değil olsa olsa lütfudur Tanrı'nın'. Öyle  be Kafka öyle, aynen öyle..


6 Temmuz 2015 Pazartesi

Serzenişler 2

Sen ne yaparsan yap sabah olur. Beş bilmem kaç sikim milyar yaşında dünya. Bak bakalım geriye, kaç kere doğmamış güneş?

Çok içtiğin, kafanın durdurma kolu bozulmuş atlıkarınca gibi döndüğü ve bokuna kadar kustuğun geceleri düşün. Şey dediğin hani 'Ulan bir daha böyle içersem siksinler beni!.' Ee bak bakalım kaç gece daha deliresiye içtin, içmeye tövbe ettiğin gecelerin üstüne.

Bazen,bazen dersin, bazen bazı şeyler yolunda gitse keşke. Bazen iyiki bu şarkılar var dersin. Ve sessizce akan göz yaşlarını gömleğinin koluyla silerek mırıldanırsın. 'Olsun lan, ne kaldı ki şurada sabaha..'