Vaktiyle sokakları, kaldırımları, ışıkları, evleri, şehrin
içinden geçip dışına giden nehri ile tablodan çıkmış gibi görünen bir şehir
varmış. Bu şehrin insanları kültürlü ya da öyle görünmeye çalışan ve genel
olarak zengin insanlarmış, bunların yanında bu zenginlikten faydalanmak için şehre
gelmiş dilenciler de bulunurmuş. Günler zevkli geçer, kadınlar uzun elbiseler
giyer, hoş şapkalar takarmış. Dünyanın kalan kısmındaki insanlar bu şehirde
yaşamak isterlermiş, şehirdeki insanlar da bunun farkındalarmış ve o şehrin
insanı oldukları için gurur duyar hatta şehir dışındayken zengin sınıfın
bulunduğu ortamlarda o şehirden olduklarını sürekli belirtirlermiş.
Bunlar yanı sıra şehir de bir adam yaşarmış, adam şehrin
bütün dakikliğine başkaldırarak ne zaman uyanırsa o zaman güne başlar, ne zaman
uykusu gelirse o zaman yatarmış. Ne iş yaptığından kimse emin değilmiş, elleri
göt cebinde başında bir şapka ve eskitme kıyafetlerle sokaklarda gezer, hatta
bazı zamanlar bir şarkı tutturup dans ederek dolaşırmış. Hiç çekinmeden
insanların sohbetlerine girermiş bu adam ve insanların kafasında ki “aylak,
dilenci, cahil,…” sıfatlarının tam tersine her konu hakkında bir şeyler
söyleyebilir, özellikle edebiyatla, resimle ve müzikle çok ilgilenirmiş.
Kadınlar bu adama büyük ilgi duyar ve bu ilgiyi asla gizlemezlermiş, bunun
farkında olan erkekler adamı çok kıskanır, hırsız olmakla, soylu gibi
davranmamakla suçlar, dilenci, cahil gibi sıfatlar takarlarmış. Adam bunlara
hiç aldırış etmezmiş. Güzel kadınlara zaafı varmış ve şehrin tüm kadınları
güzelmiş.
Hüzünlü bir kadın da bu şehrin sokaklarında dolaşırmış,
kadın şehirdeki kadınlardan kat kat daha güzelmiş fakat asla mutlu olamazmış.
Bu çapkın dilenciyi bir gece koynuna almış. Sonra bu ziyaretlerin sayısı artmış,
artmış. Kadın esrarengiz bir şekilde kendini mutlu hissedermiş bu adamın
yanında. Bir süre sonra hep onunla olmak istemiş, fakat bu çapkın dilenci
tabiatı gereği asla bir kadına bağlı kalamayan bir erkekmiş, şehirdeki tüm kadınlar
gibi, bu hüzünlü ve güzel kadın da bunun farkındaymış ama bir türlü ondan uzak
kalmayı başaramıyormuş. Bir zaman sonra adamın başka kadınlarla olmasından
rahatsız olmaya başlamış, bunu o çapkın dilenciye açma kararı almış. Hissettiği
şeylerden bahsetmiş, ondan ayrı kalamayacağından ve başka kadınlar sorunundan.
Çapkın dilenci anlamış hüzünlü kadını, ona, bağlı kalmayı çok istediğini fakat
beceremediğini söylemiş. Kadın bir çözüm olduğunu söyleyip adamın elinden tutup
kaldırmış. Köprülerin üstünden, yolların kenarından, adamın bilmediği
sokaklardan geçmişler, sonunda durmuş kadın, kapıyı çalmış. Yaşlı bir adam
açmış kapıyı hüzünlü güzel kadını ve çapkın dilenciyi içeri almış. Kadın,
dilencinin kalbindeki tek kadın olmak istediğini fakat dilencinin kalbinin çok
geniş olduğunu anlatmış. Yaşlı adam sormuş dilenciye “Sen de bunu istiyor
musun?” diye. Evet demiş istiyorum. Yaşlı
adam bir şeyler yapmış, sonunda kadın küçülmüş küçülmüş ve adamın vücuduna
girecek kadar olmuş. Bir şekilde kalbine girmiş. Kadın konuşunca, dilenci iç sesi
konuşur gibi hissediyor ve cevap veriyormuş. Böylece iletişim
kurabiliyorlarmış. Fakat dilencinin kalbi gerçekten de çok büyükmüş. Yaşlı adam kadına sabretmesini söylemiş.
Kadın haftalarca beklemiş kalpte, çapkın dilenci gerçekten de başka bir kadınla
hiç bir şekilde ilgilenemiyormuş. Kalpte yavaş yavaş küçülmeye başlamış, bir
zaman sonra hüzünlü kadın dışında kimsenin sığamayacağı kadar daralmış.
İşte o vakit kadın klostrofobisi olduğunu öğrenmiş,
dayanamamış adamın kalbini parçalamış dışarı çıkmış. Çapkın dilenciyi bir daha
gören olmamış ama hayaletinin hala sokaklarda dans ettiğine ve kadınların
evine girip çıktığına inananlar varmış.
Asım Enes Eraydın